Aman Kanmayın: Kötü Bir Kişiliğe Sahip Siyasetçiler Seçim Kampanyalarında Sizi Kandırmak İçin Daha “Minnoş” Davranıyormuş!
Bu yıl Mona Dian tarafından Party Politics isimli dergide“Dark” positivity: Do candidates with a more aversive personality use positive campaigning more often?” isimli bir makale yayımlandı.
Türkçesi “Karanlık” olumluluk: Daha itici bir kişiliğe sahip adaylar olumlu kampanyaları daha mı sık kullanıyor?” olan bu makalede, politikacıların kişilik özelliklerinin, yapılan kampanyanın saldırgan ya da olumlu tarzda olması durumuna etkisi inceleniyor.
Araştırma, bu konuya farklı bir perspektiften yaklaşıyor. Araştırmacı Dian, kötü kişiliğe sahip her politikacının agresif ve saldırgan seçim kampanyaları tercih etmek zorunda olmadığını göz önünde bulunduruyor. Aksine, kötü bir kişiliğe sahip olmalarına rağmen yanıltıcı olmak adına daha da kucaklayıcı ve pozitif seçim kampanyaları yapabilecekleri hipotezini bilimsel olarak kanıtlamaya çalışıyor.
Araştırma kapsamında “karanlık üçlü” olarak isimlendirilen üç kişilik bozukluğu ele alınmış.
Karanlık üçlü kavramı; narsisizm, makyavelizm ve psikopati gibi kişilik bozukluklarından oluşuyor. Bu kişilik bozukluklarına sahip politikacıların ne tür kampanyaları tercih ettiğini tespit etmeye yönelik olan çalışmanın detaylarına girmeden önce bu kişilik bozuklukları nelermiş ona bir bakalım.
Narsisizm, kişinin kendisine karşı beslediği hayranlık olarak açıklanır. Narsist kişilik bozukluğuna sahip kişilerin, oldukça bencil ve empatiden yoksun olduğu bilinmektedir.
Makyavelizm, manipülatif davranışlarla diğer kişilerin makyavelist kişinin kendi çıkarına yönelik sömürülmesi, narsisizme benzer şekilde empati ve ahlak eksikliği ve acımasızlık gibi davranışlarla tasvir edilen bir kişilik bozukluğudur.
Psikopatiyse, yine benzer bir şekilde empati yoksunluğu ve anti-sosyal davranışlar ile diğer kişilere zarar verme gibi belirtilerle kendini gösteren bir kişilik bozukluğudur.
Bu araştırma, Almanya’daki yerel seçimlere katılan 2.133 aday üzerinde yapılıyor.
Araştırma kapsamına giren katılımcıların, %13,4’ü Hristiyan Demokratlar’a (CDU), %13,5’i Sosyal Demokratlar’a (SPD), %6,7’si Almanya için Alternatif’e (AfD), %11,8’i Liberal Parti’ye (FDP), %11,1’i Sol Parti’ye (DIE LINKE), %15,5’i Yeşiller’e (GRÜNE) ve %28,1’i diğer partilere ait olduğu görülüyor. Yani neredeyse her görüşten politikacı araştırma kapsamına alınmış.
Yaşları 18 ila 87 arasında değişen katılımcıların %34,6’sı kadın, %65,4’sıysa erkek.
Bulgulara göre; kişinin bahsedilen karanlık üçlü kişilik özelliklerine sahip olma oranı arttıkça, olumlu seçim kampanyaları tercih etme eğilimi de artmakta.
Narsisizm, makyavelizm ve psikopati gibi kişilik bozukluklarına sahip kişilerin, kendilerini olduklarından çok daha iyi gördükleri bilinmekte.
Buna dayanarak araştırmada, karanlık üçlü kişilik özelliklerine sahip politikacıların olumlu seçim kampanyaları yaparak seçmenlere kendilerini olduklarından daha iyi göstermeye çalışmalarının da mümkün olduğu söylenmekte.
Bu özelliklere sahip politikacıların, iki tür seçim kampanyasını da aşırı uçlarda kullanma eğilimi gösterdiği belirtiliyor.
Karanlık kişilik özelliklerine sahip kişilerin ortak özelliklerinden birinin de bu kişilerin kendi çıkarları ve faydaları adına eylemler gerçekleştirdiği belirtiliyor.
Buradan yola çıkarak, çok fazla seçim kampanyası yapan politikacıların da amaçlarının kendilerine fayda sağlamak olduğunu belirten araştırmacı, politikacıların bu davranışının da aynı karanlık üçlü kişilik özelliklerinde olduğu gibi fayda maksimizasyonu temelli olduğunu söyleyerek aralarındaki benzerliğe vurgu yapıyor.
Son olarak, bu kişilik özelliklerine sahip politikacıların olumlu kampanyalara yönelmesi durumu diğer özelliklerden etkilenmemekte.
Kişilerin yaşı, cinsiyeti, mensubu olduğu parti, ideolojileri ve radikallikleri gibi diğer özelliklerine göre bakıldığındaysa bu özelliklerin kötü bir karaktere sahip politikacıların olumlu seçim kampanyası kullanma durumuna bir etkisi olmadığı belirtilmiş.
Bu araştırmanın da bazı kısıtları var tabii.
Araştırmacı Dian, her ne kadar anket anonim olsa da bu araştırmada kullanılan verilerin kişilerin kendilerinden direkt olarak anket yoluyla elde edilmesinin bir yanlılık durumu yaratabileceğini belirtiyor. Başka bir deyişle, çoğunluğun dürüstçe cevap verdiği varsayılsa da katılımcılar anketi kendileri doldurduğundan dolayı, anket formundaki her ifadeye dürüstçe cevap vermemiş olabilir.
Çok daha kesin bir sonuca ulaşmak için tüm katılımcıların bir uzman tarafından muayenesinin ardından kişilik özelliklerine yönelik tanı konulması ve tanısı konulmuş olan politikacılar üzerine bu analizi tekrar etmek gerekir. Tabii politikacılar buna izin verir mi orası ayrı konu…
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: