Markalar doğaları gereği bizlere para harcatmak için çeşitli stratejiler kullanır. Çılgınlık hâline gelmiş tüketim kültürünü de göz önünde bulundurduğumuzda, markaların daha fazla satış yapmak ve rakiplerinden öne çıkmak adına yapamayacağı şey yok!
Hâl böyle olunca, gözlerimizi yeni bir güne açtığımız andan itibaren markaların şeytani pazarlama taktiklerinin hedefi hâline gelmemiz kaçınılmaz bir son gibi görünüyor.
Mağazalarda sürekli karşılaştığımız manipülasyon taktiklerini incelemeye başlayalım.
Basit ama etkili. Bizleri aldığımız ürünün “ucuz” olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.
Özellikle marketlerde çoklu paketler hâlinde küçük bir indirim eşliğinde satılan ürünlere şahit olmuşsunuzdur. Eğer ucuz olduğuna inanıp aldıysanız oyuna geldiniz!
Çünkü markalar o sözde indirimi, size normalde almayı planlamadığınız miktarda ürün aldırmak için bilinçli olarak tasarlıyor.
Ayrıca mağazalarda “Sadece 20 lira!” gibi ifadeler de sizlere ödeyeceğiniz bedeli olduğundan çok daha küçük göstermek için bilinçli olarak kullanılıyor.
Fiyat konusundaki manipülasyonların atası olan fiyatın sonundaki “.99” eklentisini zaten hepiniz biliyorsunuz. Bu da “9” ile biten ürünlerin tüketicilere daha makul fiyatlı görünmesi sebebiyle bilinçli yapılıyor.
Bir de “tuzak etkisi” konusu var tabii.
Bir ürün alacağınızda, o ürün için size sunulan üç seçenekten birinin tuzak olduğunu söylesek?
“Nasıl yani?” diyorsanız şöyle açıklayalım. Diyelim ki sinemaya gittiniz ve 30, 45 ve 50 liralık üç farklı boyda mısır seçeneği sunuldu. Çoğunluk, küçük boyun çok küçük geleceğini düşünüp orta boya yönelir.
Orta boyun fiyatıyla büyük boyun arasında “karşılanabilir” bir fiyat farkı olmasıysa kişiyi “Zaten 15 lira fazla ödemeyi kabullenmiştim. 5 lira daha fazla vereyim.” diye düşünmeye iterek, o kişinin büyük boy mısırı tercih etmesine sebep olur.
Starbucks, Apple ve daha birçok marka ve işletme tarafından kullanılan bu yönteme, müşterileri tuzağa düşürdüğü için tuzak etkisi adı veriliyor.
Limitli bir süre için geçerli kampanyalarla bizlere kaçırma korkusu yaratmaya çalışıyorlar.
Markalar en temel korkularımızı ve güdülerimizi çok iyi biliyor ve bunlara oynuyor. Bu korkuların başındaysa “FOMO” (Fear of Missing Out) denilen kaçırma korkusu yer alıyor.
Bu sebeple markalar, “Yalnızca X adet ürün kaldı.”, “Şu tarihe kadar %50 indirim.” ya da “Sınırlı bir süre için.” gibi ifadeleri sizde bir kaçırma korkusu yaratmak amacıyla bilinçli olarak öne çıkarıyorlar.
Ayrıca, “Sınırlı sayıda.”, “Bu ürün başkasının da sepetinde.” ya da yukarıda bahsettiğimiz gibi “Yalnızca X adet ürün kaldı.” gibi argümanları ürünün biteceği algısını yaratmak adına kullanarak sizlerin dürtüsel bir şekilde satın alma yapmanızı sağlamak adına kullanıyorlar.
“Şimdi al sonra öde” gibi kampanyalarla iyi bir fırsat yakaladığımızı düşünmemizi sağlayarak algımızı yönetmeyi amaçlıyorlar.
Bu tarz kampanyalarla sizlere belirli bir süre için “çok iyi bir fırsat” sunduğu algısını yaratarak sizleri o ürünü almaya teşvik etmeye çalışıyorlar.
Amaç ürünü satın almanın mantıklı bir karar olduğunu düşünmeniz!
Bir de “%50’ye varan indirimler!” konusu var tabii. Az sayıda ürüne %50 indirim, diğer ürünlereyse küçük oranlarda indirim yapan markalar bu şekilde sizleri tuzağa düşürmeye çalışıyor.
Sizlerin dikkatini %50 indirim ibaresiyle çekmeyi başaran markaların asıl amacı, sizleri mağazaya sokmak ve orada geçirdiğiniz süre içerisinde sizlere satış yapmak. Çünkü araştırmalar, bir kişinin mağazada geçirdiği vakit arttıkça ürün satın alma oranının da arttığını gösteriyor.
%50 indirimli o ürünü bulmaya çalışıyorsanız vay hâlinize…
Markalarla ilgili ilginizi çekebilecek diğer içeriklerimiz: